Ülserli Kolit

Ülserli Kolit

ÜLSERLİ KOLİT:Ülserli kolit özellikle kalınbağırsağın son bölümleri olan sigmoit alt, düzbağırsağm (rektum) üst kısmını içeren bölgede çok sayıda yüzeysel ül-serleşmeyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı olgularda hastalıklı bölgenin mukoza dokusunda aşın hücre çoğalmasına bağlı olarak polipe benzer yapılar görülebilir. Ülserli kolit bütün ka­lınbağırsağı, bazen incebağırsağm son bölümü olan ileumu da etkileyebilir. Ama düzbağırsak ve sigmoit kolondan sonra en tehlikeli bölge, inen kalınba­ğırsağın düzbağırsağa komşu olan bö­lümleridir.
NEDENLERİ
Ülserli kolit tek nedene bağlanamaz; bağırsak mukozasının çeşitli etkenlere karşı olağandışı tepkiler vermesi sonu­cunda ortaya çıkar. Bu etkenlerin başlı-caları aşağıda sıralanmıştır:
• Yapısal-kahtsal etkenler – Hastalık genellikle aynı ailede birçok kişide gö­rülür.
• Psikosomatik etkenler – Ruhsal sı­kıntıların vücuda yansımasıyla ilgili olan bu tip etkenler daha çok belli bir ruhsal yapıdaki (toplumsal uyum güçlü­ğü olan, ruhsal çöküntüye eğilimli) kişilerde görülür. Bu olgularda düş “kınk-hklan, duygusal darbeler, aile içi anlaş­mazlıklar, toplumsal ve ekonomik sı­kıntılar gibi hazırlayıcı koşullar hastalı­ğın ortaya çıkmasına ya da alevlenme­sine yol açar. Bu durumda psikolojik tedavi yararlı olabilir. • Bağışıklık etkenleri  Hastalığın oluşmasmda antikorların önemli rol oy­nadığı sanılmaktadır. Kalınbağırsaktaki bakterilere karşı antikor üretilirken, ba­ğırsağın kendi mukozasına karşı da özantikorlar gelişmektedir.Olguların yüzde 50’sinde süt protei­nine karşı antikor saptanmıştır; ama bunlara sağlıklı kişilerde de rastlan­maktadır. Aynca süte karşı tepki, yalmzca bağışıklığa bağlı aşırı duyarlılık durumunda değil, özel bir enzim olan laktaz eksikliği sonucunda da oluşabi­lir. Birçok ülserli kolit olgusunda bu enzimin eksikliğine rastlanmıştır.


GÖRÜLME SIKLIĞI
Bütün dünyada oldukça yaygın biçimde karşılaşılmakla birlikte hastalığın görül­me sıklığının uzun yıllardan beri aym düzeyde kaldığı söylenebilir. Ama elde­ki istatistik veriler bölgeden bölgeye önemli farklılıklar gösterdiğinden an­lamlı bir genel oran ve sayı vermek ola­naksızdır.
Ülserli kolit olgularının yüzde 15′inde başlangıç belirtileri yaşamın ilk 20 yılında ortaya çıkar. Hastalığın en sık görüldüğü yaş grubu 20-30 arasıdır. Aynı aile bireyleri arasmda daha çok görüldüğünden, ülserli kolitin aile has­talığı özelliği taşıdığı söylenebilir. Ay­nca kadınlarda erkeklere oranla belir­gin biçimde daha sık ortaya çıkar.Ülserli kolitin görülme sıklığına yö­nelik ilk aştırmalarda hastalığın geliri ve kültür düzeyi yüksek, önemli sorum­luluklar üstlenmiş kişiler arasında daha çok rastlandığı sonucuna vanlmıştır. Kentlerde de kırsal kesime göre daha yaygındır.
ABD, İngiltere ve Danimarka’da ırk, çevre ve toplumsal-ekonomik ko­şullan kesin biçimde belirlenmiş grup­larda yapılan çalışmalar ise hastalığın sanılandan daha yaygın bir dağılımı ol­duğunu göstermiştir
LEZYONLARIN ÖZELLİKLERİ
Başlangıçta damarlarda bölgesel bir kan toplanması gözlenir. Bu nedenle lezyon-lann çevresindeki hücreler arası sıvıda artış olur. Hastalıktan etkilenen bölgeler ödemli ve kanamalıdır. Hemen ardından hasta bölgelerdeki bağırsak epiteli bü­tünlüğünü yitirir; mukoza ve mukoza al­tı katmanına kadar inen küçük çaplı do­ku ölümü ve ülser alanlan açılmaya baş­lar. Buna karşılık kas katmanı ile kalın­bağırsağı dıştan örten seröz (sıvı içeren) katman hastalıktan etkilenmez.Hastalık ilerledikçe, doku Ölümü ve küçük ülser alanları çevreye doğru yayı­larak daha f eniş ülserler oluşturur. Ül­serler arasındaki mukoza aşırı kırmızı ve şiştir. Sonunda polipe benzer çıkıntı­lı kütlelerin oluşmasıyla bu bölgelerde hastalığa özgü tipik görünüm ortaya çı­kar. Kalınbağırsağın hasta yüzeylerinde irinli ve kanlı bir sıvı birikir. Bunlar nedbe dokusu bırakarak İyileşir. Bu olaylann başlaması ya da yinelemesi hastalığın en temel belirtisi olan kanlı ishalin ortaya çıkmasına neden olur. Epitel katmanında doku ölümüyle sey­reden iltihaplanma sonucunda mukoza artık kalınbağırsak boyunca su emebil­me özelliğini yitirir. Aynca kasılmalar sıklaşır, lezyonlardan bağırsak boşluğu­na sürekli kan sızmaya başlar. Kaslar büzüşür ve nedbe dokusunun gelişme­siyle ortaya çıkan biçim bozuklukları, bağırsağın sertleşip kısalmasına neden olur. Bu oluşumlar kalınbağırsak fil­minde kolayca ayırt edilen tipik bir gö­rünüme yol açar.
BELİRTİLERİ
Ülserli kolit yalnız düzbağırsağı etkile­yebilir (ülserli proktit) ya da düzbağır-saktan inen kalınbağırsağa yayılıp bü­tün kalınbağırsakta görülebilir (panko-lit). Hastalık dikkat çekmeden, çok sinsi başladığı için hekime genellikle geç başvurulur. Klinik tablo çok belirgin değildir. Genel olarak kendini kötü his­setme, kolay yorulma, çocuklarda büyü­menin yavaşlaması, karın ağrılan, ishal nöbetleri, bazen de kabızlığı izleyen is­hal nöbetleri gözlenir.İnatçı ve ve çok sık (günde 20′ye varan), kanlı, mukuslu ve irinli sıvı dış-kılama, karın ağnlan, kilo yitimi, anüs büzgen kasında ağrılı kasılmalar ve bu­nunla birlikte acil dışkılama gereksini­mi ve genel durumun bozulması, ülserli koliti düşündürür. Ateş her zaman orta­ya çıkmaz. Bu durum, hastalığın kro­nikleştiğini gösterir.Alevlenme dönemleri birkaç hafta ya da birkaç ay sürebilir. Belirtilerin gerilediği dönemlerde, dışkılama nor­male dönse de, yumuşak dışkıda her za­man iltihap belirtileri bulunabilir. Geri­leme dönemleri haftalar, aylar, hatta yıllarca sürebilir. Ama gene de alevlen­meler giderek sıklaşır ve daha uzun sü­rer.Ender de olsa akut, birden alevlenen ve ilerleyici biçimler görülebilir. Bu du­rumda kalınbağırsağın tümü hastalıktan etkilenmiş demektir. Sulu dışkılama ara­lıksız sürer; günde 30-40 kez dışküayan hastalar vardır. Genel durum son derece bozuktur ve hastalık çok ağırlaştığından hastanın vakit geçirmeden hastaneye ya­tırılarak tedavi edilmesi zorunludur.
KOMPLİKASYONLAR
Ülserli kolitin komplikasyonlan yerel ya da genel olabilir. Yerel komplikas­yonların en sık görülenleri, hasta bağır­sak ile yakın organlar arasında oluşan fistüllerdir. Aynca dölyolunda yaygın yalancı polip oluşumu, kalınbağırsak tı­kanması, delinme, kötü huylu tümör ge­lişimi, bağırsağın torbalaşması ve ağır kanamalar görülebilir. Genel komplikasyonlar arasında emilimin çok aza in­mesine bağlı olarak beslenme yetersiz­liği, beslenme ve metabolizma bozukluklan, bunlara bağlı olarak zayıflama ve kansızlık, eklem iltihabı, karaciğer iltihabı ve yağlanması sayılabilir.
TANI
Tanı yukarıda değinilen belirtilerin de­ğerlendirilmesiyle konur. Kanlı, sü-müksü ve irinli dışkılamayla görülen İs­hal, kann ağnsı, makattan kan gelmesi, kilo kaybı, bağırsak kasılmalan, anüs büzgen kasmda ağrı, ateş, bazen olduk­ça tipik eklem ağrıları tanıya yardımcı belirtilerdir.
Kesin tam için sigmoidoskoptan ya­rarlanılır. Bu yöntem anüsten düzbağır-sağa ve onu izleyen sigmoit kolona ka­dar uzatılan bir alet yardımıyla kalınba­ğırsak içinin gözle incelenmesi temeli­ne dayanır. Ülserli kolit olgularının yüzde 90-95′inde inen kalınbağırsak, sigmoit kolon ve düzbağırsak mukozası hastalıktan etkilendiğinden, sigmoidos-kop Ülserli kolitin son derece tipik lez-yonlannı gösterebilir. Bunlar mukozada şişme, ülserler, sümüksü-irinli sıvı, ka­nama ve iltihap kökenli polip oluşumu­dur.Hastalıklı bölgelerden alman biyop­si örneklerinin incelenmesi ve daha sonra alman örneklerle karşılaştırılması tanıda önemli rol oynar. Bu işlem has­talığın bağırsak kanseri, bağırsak vere­mi, akut bakteri kökenli dizanteri gibi olgulardan ayırt edilmesi açısından da yararlıdır.Düzbağırsağm parmakla muayene edilmesi tam açısından çok değerli bil­giler verirse de, aşın ağrılı olması ve genellikle makat (anüs) çevresinde de iltihap bulunması nedeniyle hastaya sı­kıntı verebilir.Kolonoskopi, yani sigmoit kolonu da aşacak biçimde kalınbağırsağın bir alet yardımıyla içerden gözlenmesi, ta­nıya yardımcı bir başka inceleme yön­temidir. Ama ilgili kalınbağırsak yüze­yi çok ince ve kolayca incinebilir oldu­ğundan büyük bir özenle yapılması ge­rekir. Bu yöntemlerin içerdiği güçlükler nedeniyle bağırsak filmleri tamdaki önemini hâlâ korumaktadır. Öte yandan son derece duyarlı bir durumda olan ka­lınbağırsağa film çekmeden önce kont­rast madde olarak baryum verilmesinin de sakıncaları vardır. Bazen hastalığın gidişi sırasında bağırsağın gergin olma­sı, kontrast madde vermeden çekilen filmlerin de tanıda kullanılabilmesini sağlamaktadır.
BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)
Ülserli kolitin gidişi 1960′lara değin ol­dukça kötüydü. Hastaların yaklaşık yüzde 80′inde ilk nöbetten sonraki 6-12 ayda ikinci nöbet gelmekte, bunu da ye­ni alevlenmeler İzlemekteydi. Bu du­rum hastanın yaşama düzenini bozmak­la kalmayıp, sık sık bağırsak delinmele­ri ya da anormal kalınbağırsak genişle­mesi (akut megakolon) gibi komplikasyonlara yol açarak ölümle sonuçlanı­yordu. Bu komplikasyonlar sonucunda Ölüm oranı, belirtiler başladıktan sonra­ki ilk 10 yılda yüzde 20, 20 yılda da yüzde 40′a ulaşmaktaydı.
O zamanlar tedavi şansım belirleyen iki etken vardı: İlk nöbetin ne ölçüde ağır geçirildiği ve hastalığın yaygınlığı. Günümüzde ise uygun ve etkili önleyici tedavi yöntemleri geliştirilmiş, yinele­melerin sayısıyla şiddeti azaltılmış ve hastaların ortalama ömrü genel nüfusta­ki ortalama Ömür düzeyine yükseltil­miştir.
TEDAVİ
Ülserli kolit tedavisi dört temel amaca yöneliktir:
• Hastalığın en ağır belirtilerini, özel­likle ishal ve sonuçlanın denetim altına almak.
• Özellikle ishale bağlı sıvı ve elektro­lit kaybıyla kanamanın ağırlık kazandı­ğı olgularda kansızlığı önlemek.
• Kalınbağırsaktaki hastalık süreçleri­nin sessiz olduğu dönemleri uzatmak.
• Alevlenmeleri önlemek.
Bilinen bütün ilaçlar, hastalık süre­cinin ancak bir dönemi için etkilidir. Hastalığın kökeni tam olarak bilinmedi­ğinden, nedene değil, belirtilere yönelik bir tedavi uygulanabilmektedir.
Kesin iyileşme sağlayan bir ilaç te­davisi henüz geliştirilememiştir. İlaç te­davisinin amacı, hastalığın gidişini de­netim altına almak, alevlenme dönemle­rinde hastalığı geriletmek ve alevlenme­leri elden geldiğince engellemektir. Bu amaçlara yönelik olarak yapılan yoğun çalışmalar sonucunda denenen sayısız ilaçtan birçoğunun etkisi kanıtlanmıştır.Ülserli kolit şiddeti son derece de­ğişken bir hastalıktır: Düzbağırsakla sı­nırlı hafif biçimlerden, hastanın yaşamı­nı tehlikeye sokabilecek kadar ağır ola­bilen ve bütün kalınbağırsağı etkileyen biçimlere kadar değişiklik gösterebilir. Bu nedenle tedavi de hastalığın gidişine göre değişmektedir.Genel olarak hastaların en önemli yakınması olan karın ağnlan, yaygın biçimde kullanılan spazm çözücülerle giderilebilir. Aynı zamanda beslenme bozuklukları da protein, vitamin ve mi­neraller (Özellikle demir) bakımından zengin yiyecekler alınarak düzeltilebi­lir. Bu arada süt gibi hastalık belirtileri­ni ağırlaştırabilecek, sindirimi güç be­sinlerden kaçınmak gerekir.

Tedavide en sık kullanılan ilaçlar üç grupta toplanabilir: 1) İltihap giderici ilaçlar. 2) Bağışıklık sistemini baskıla­yıcı ya da düzenleyici ilaçlar. 3) îshal önleyici ilaçlar.
Kortikoitler (kortikosteroîtler) -Ülserli kolit tedavisinde en önemli ilaç­lardır. Bunlar ağız yoluyla, enjeksiyon­la ya da hastalığın kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı kaldığı durumlarda yerel olarak kullanılabilir. Sağlayacak­ları yarar, vücudun iltihap yanıtım bas­kı altına almaları ve bağışıklık yanıtını azaltmalarına bağlıdır. Hastalığın akut döneminde etkin olarak belirtileri geri­lettikleri kanıtlanmıştır. Buna karşın alevlenmelerin önlenmesinde, uzun sü­reli dozların yaran kuşkuludur.
Kortikoitlerin hastalığın alevlendiği dönemlerde kesin olarak kullanılmaları önerilir. Günlük dozlan ve uygulama biçimleri hastalığın ağırlığına göre de­ğişir. Ülserli kolitin kalınbağırsağın son bölümleriyle sınırlı ve hafif biçimlerin­de lavman yaparak yerel olarak steroit verilmesi yeğlenen bir yöntemdir. Bu durumlarda, bağırsaktan emilmeyen ilaç bileşimleri kullandır. Önemli olan, iltihaplı bağırsak mukozasıyla olabildi­ğince uzun süre ilişkide kalabilecek tip­te ilaçların kullanılmasıdır.
Ağır ya da orta şiddetteki olgularda, steroit grubu ilaçlar ağız yoluyla ya da iğneyle verilir. Aynca yerel uygulama da yapılabilir. Damar yoluyla verilen prednizon, uygulanan doza bağlı olarak (günlük 20-60 mg) son derece etkilidir. İlaç günde 2-3 doza bölünerek ya da sı­vı içinde eritilip düşük dozlar biçiminde verilebilir. Bu arada yüksek dozlarda (örneğin günde 60 mg düzeyinde) yan etkilerin daha sık ortaya çıktığı unutul­mamalıdır. Prednizonun sabahları tek doz olarak ağız yoluyla verilmesi hem yeterli bir etki sağlamakta, hem de yan etki olasılığım en aza indirmektedir.
Hipofizden salgılanan ve böbreküstü bezinin kortizon salgılamasını uyaran adrenokortikotrop hormon (ACTH) da­mar yoluyla verildiğinde steroitlerle ay­nı etkiyi gösterir. Ağır kolit olgulannda ve daha Önce hiç steroit verilmemiş has­talarda daha çok kullanılır. Bu durumda önerilen doz günde 120 ünitedir. Daha önce kortizon tedavisi uygulanmış has­talarda ise damar yoluyla verilen korti-zol (hidrokortizon) daha yararlıdır.Salazopirin – Ülserli kolitin uzun süreli tedavisinde kullanılan en önemli ilaçtır. Sülfapiridin adlı sülfamit grubu ile molekülün etkin bölümünü oluştu­ran 5-aminosalisilik asitten (5-ASA) oluşur. Sülfamitli bölümün yalnız taşı­yıcı işlevi vardır. Ağız yoluyla alman ilaç bağırsak bakterileri tarafından par­çalanıp sülfapiridin ve 5-ASA’ya ayn-şır. 5-ASA daha çok yerel etki gösterir. Bağırsaktan bütünüyle emilerek karaci­ğerde yıkıma uğratılan sülfamit grubu ise ilacın yan etkilerinden sorumlu olan bölümdür.
1941 ‘de bireşimlenen ilaç, ülserli kolit yanında romatoit artrit tedavisinde de kullanılır. Kortikoitlerle geriletilen Ülserli kolitin, günde 2-4 gr’lik dozlarda alman bu ilaç sayesinde yeniden alev­lenmesinin engellenebileceği ancak 1960′larda kanıtlanabilmiştir. Hastalı­ğın alevlenme ya da ağırlaşma dönem­lerinde ise etkisi çok sınırlıdır. Salazo-pirinin önemli yan etkileri vardır. Bun­lar arasında sindirim sistemi bozukluk-lan, akyuvar sayısında değişim ve er­keklerde ortaya çıkan geçici kısırlık sa­yılabilir. Bunlann hemen hepsi sülfapi-ridİnden kaynaklanır. Yeni ilaçlarda birden çok ya da yalnız 5-ASA grubunu içeren moleküllere yer verilmekte, bu ilaçların hızlı ya da yavaş etkili hap, makattan kullanılan fitil ve çözelti gibi çeşitli biçimleri geliştirilmektedir. Yal­nızca 5-ASA içeren ilaçların, salazopi-rinden daha etkili olmasa bile, yan etki­leri bakımından çok daha güvenle kulla­nılabildiği söylenebilir. Böylece hemen hemen bütün hastalar bir kolit nöbetin­den sonra yinelemelere karşı önleyici olarak bu ilaçlan yıllarca, hatta yaşam boyu kullanabilirler.
Azatioprin – Bağışıklık sistemi üze­rimde baskılayıcı etkisi olan bir ilaçtır. Hastalığın alevlenme ve gerileme dö­nemlerindeki yaran henüz kesinlik ka­zanmamış, çelişkili sonuçlar alınmıştır. Yaran steroit tedavisine gerek görülen olgularla sınırlıdır.
Azatioprin tedavisi, önemli yan etki­len nedeniyle çoğu zaman düşük doz­larda ve steroit dozunu azaltma amacıy­la kullanılır. Cerrahi girişimin sakıncalı olduğu kişilerde de kullanımı sınırlıdır.
İshal önleyici ilaçlar – Bu ilaçlar ancak hafif ya da orta şiddetteki olgu­larda kullanılır. Ağır biçimlerde kesin­likle kullanılmamalıdır. Ülserli kolitte doğru tedavi uygulayabilmek için her şeyden önce hastalığın ağırlık derecesi­nin değerlendirilmesi zorunludur.
AĞIR YA DA ÇOK HIZLI SEYREDEN KOLİT
Hastalığın bu biçimi mutlaka hastanede tedavi edilmeli ve bazı genel önlemler alınmalıdır:
• Ağızdan beslenme durdurulur (sindi­rim kanalı dışından, yani damar yoluyla beslenme uygulanır).
• Sıvı ve elektrolit dengesi düzenlenir ve korunur.
• Kansızlık giderilir ve kandaki düşük protein oranı yükseltilir.
ilaç tedavisi olarak damardan olduk­ça yüksek dozlarda kortikoit (örneğin günde 40-60 mg prednizolon) verilir. Hastalıktan kalınbağırsağın son bölüm­leri etkilenmışse tedaviye yerel olarak uygulanan kortikoitler eklenebilir. Bu durumda günde iki kez lavman biçimin­de 100 mg kortizol verilebilir. Aynca ağız yoluyla geniş etkili antibiyotik te­davisi önerilir.
Tedavi 5-6 gün uygulandıktan sonra klinik durum yeniden değerlendirilir. Kesin iyileşme varsa, hem aşamalı ola­rak ağızdan beslenmeye, hem de korti­koit verilmesine geçilebilir. Steroit do­zu aşamalı olarak azaltılarak günde 20 mg’ye kadar indirilir ve en az 4-6 hafta bu dozda tedavi sürdürülür. Daha sonra antibiyotikler kesilerek salazopirin te­davisine geçilir.
Orta derecede bir iyileşme varsa ya da iyileşme kuşku vericiyse, damar yo­luyla tedaviye belirgin bir yanıt almana değin, gerekirse bir haftadan uzun süre devam edilir. Hastanın durumunun dü­zelmemesi ya da daha kötüleşmesi cer­rahi girişimi gündeme getirir.
ORTA DERECEDE AĞIR KOLİT A
Bu durumda genellikle hastanede yat­maya gerek yoktur. Ağızdan ve gerekir­se yerel olarak kortikoitler, salazopirin ve ishale karşı ilaçlar kullanılır.
Geleneksel tedavi yöntemi olarak ağız yoluyla günde 20-40 mg predni-zon ya da prednizolon, ayrıca kalınba­ğırsağın son bölümleriyle sınırlı bir durum söz konusuysa lavman yoluyla günde 100-200 mg kortizol, ağızdan da günde 4 kez 1 gr salazopirin veri­lir.
En az 4 haftalık tedaviden sonra ste-roit miktarı giderek azaltılır. Bu sırada salazopirin dozu da günde 4 kez 0,5 gr’ ye indirilir.
HAFİF ÜLSERLİ KOLİT
Günde dört kezden az olmak üzere kan­lı ishal biçiminde dışkılama olduğunda ve genel belirtiler bulunmadığında, ha­fif gidişli ülserli kolit söz konusudur. Ülserli kolitin kalınbağırsağın son bö­lümleriyle sınırlı kaldığı durumlarda ka­bızlık ve dışkıyla kan kaybına oldukça sık rastlanır.
Tedavi, hastalığın etkilediği bölgeye göre değişir: Yalnızca düzbağırsak ve sigmoit kolon iltihaplandığında, yerel olarak uygulanan steroit (örneğin lav­man yoluyla günde 100 mg kortizol ve­rilmesi) ve salazopirin (günde 4 kez 1 gr) yeterlidir. Bağırsak çok daha yaygın biçimde etkilenmişse, kortikoitler ağız yoluyla verilir (günde 20 mg prednizon ya da prednîzolon).
UZUN SÜRELİ TEDAVİ
Belirti vermeyen ülserli kolitin alevlen­mesini etkin biçimde önleyebildiği kanıt­lanmış tek ilaç salazopirindir. Uzun süreli tedavide en uygun doz günde 4 kez 0,5 gr’den toplam 2 gr olarak kabul edilir. Daha yüksek dozlar hem yararsızdır, hem de ilacm tehlikeli yan etkilerini artırır.
Yukarda belirtildiği gibi bu ilaçla te­davi, sakınca yaratmayan durumlarda ömür boyu sürdürülür ve hastanın ülser­li kolitten ölme olasılığını hemen he­men ortadan kaldırır.
Buraya kadar sıralanan tedavi öneri­lerini özetlemek gerekirse, ülserli koli­tin kronikleşme, akut nöbetlere ve komplikasyonlara yol açma olasılığına karşın doğru ilaç tedavisiyle çoğu za­man denetim altına alınabileceği ve cer­rahi girişimle tedavisine gerek kalmaya­cağı söylenebilir.
TÜMÖR TEHLİKESİ
Ülserli kolitin tümörü hazırlayıcı bir oroluşturduğu düşüncesi çok yaygındır. Bu hastalığı 10-15 yıldır taşıyan ve kalınbağırsağı yaygın biçimde hastalık­tan etkilenen kişiler bütün ülserli kolit olgularının yüzde 10-15′ini oluşturur. Bunlar tümör gelişimi bakımından en tehlikeli grupta yer alır.10-20 yaşlarında kansere yakalan­ma tehlikesi 200′de l’dir. Bu tehlike her yıl artarak 20 yıl sonra 6O’ta l’e yükselir. Ülserli kolitte tümör gelişimi kadar önemli olan bir tehlike de, asıl hastalığın belirtilerinin tümörün ilk be-lirtilerini gizlemesidir. Bu hasta­larda bağırsak kanseri son derece ses­siz ve özel bir biçimde ilerler. Zaten uzun süredir dışkılama düzeni bozuk ve dışkıyla kan kaybı olan hastalarda tümör tanısı çok geç, cerrahi tedavi olasılığının azaldığı bir aşamada kona­bilir.

Soru

Kolitte psikoterapi yararlı mıdır?


Cevap
Kolitin her çeşidinde psikoterapi yararlıdır. Çünkü hastalığın çoğu kez psikolojik kökenli bir nedeni vardır. Ülserli kolit ya da Crohn hastalığında psikoterapi, ilaç tedavisi ya da cerrahi tedaviye yardımcı olarak uygulanmalıdır.

Soru

Kolitte karaciğer bozuklukları ortaya çıkar mı?

Cevap


Kolitin bazı biçimleriyle karaciğer hastalıkları arasında bağlantı vardır. Özellikle ülserli kolitte ve Crohn hastalığında (bölgesel enterit), bağışıklık sistemindeki bo­zukluğa bağlı olarak birçok organda hastalık belirtileri görülür. Hedef organlar­dan biri de karaciğerdir. Burada açıklığa kavuşturulması gereken, önce karaciğer hastalığının mı, yoksa kolitin mi geliştiğidir. Gene de bütün lezyonlar iltihap kö­kenlidir ve özbağışıklığa ilişkin bir sürece bağlı olarak ortaya çıkar.

Etiketler:

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.