Tropikal bir meyve olan mangostan, Asya’ya özgü meyvelerden birisidir. Mangostanın ana vatanı Malaya yarımadası ve Sunda adalarıdır.  Mosmor rengiyle, çok kalın kabuğuyla mangostan “Tanrıların meyvesi” ya da “meyvelerin kraliçesi” olarak da bilinir. Bu meyveyi bu kadar değerli kılan özellikleri hem eşsiz lezzeti hem de çok çeşitli alanlarda faydalı olmasıdır. Kalın kabuğunun içindeki bembeyaz, yumuşacık meyvesi tadına doyulmaz bir lezzete sahiptir.

Mangostan ağacı, 6-25 metre boylarında, koyu kahverengi hatta neredeyse siyah pullu kabuklu, iç kabuğu sarı ve acı sütlü bir ağaçtır. Ağaç gayet dik gövdelidir ve yıl boyunca da yapraklarını dökmez. Ülkemizde, hatta bizim coğrafyamızda çok da tanınır bir meyve olmadığı için henüz tüketimi yaygın değil, ancak mangostan üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda faydaları tespit edildikçe, ülkemizde de tüketiminin daha fazla yaygınlaşacağı düşünülmektedir. Günümüzde tropikal meyveler satan bazı büyük marketlerde ve internet sitelerinde mangostan bulmak mümkündür.

Neden “meyvelerin kraliçesi”?

Portakal büyüklüğünde, ortalama 50-150 gram ağırlığında olabilen mangostanın, neredeyse üçte ikisini kaplayan 4-6 cm kalınlıktaki odunsu sert bir kabuğu vardır. Bu sert kabuğun altında ise mandalina dilimlerine ya da sarımsak dişlerine benzeyen 5-7 parçalı, kar beyazı ya da krem rengi yenilebilir kısım var. Bu parçaların bazılarında çekirdek bulunurken, bazılarında ise yoktur.

Meyvenin lezzeti; çokça tatlı, ama biraz da ekşi, keskin lezzetli, yumuşak, sulu, ağızda eriyen, serinletici; şeftali, ahududu, ananas ya da çilek ve üzüm gibi meyvelerin karışımı şeklindedir. Belki de işte bu tarif edilemez lezzeti sayesinde “meyvelerin kraliçesi” adını almıştır. Hem meyveye ulaşmak, sert kabuğunu soymak zordur, hem de tadına doyulmaz bir lezzete kavuşmak mümkündür.

Meyve olgunlaşınca kabuğu biraz yumuşar ve bıçakla soyularak karpuz gibi dilim dilim kesilerek yenebilir. Ya da meyvenin tepesinden bir alanı kesip bir tatlı kaşığıyla içi oyularak da yenebilir. Üzerindeki mor renkli kabuğun soyulurken, elleri mora boyadığının da altını çizmek lazım.

Tarif edilmesi zor bir lezzete sahip olan mangostan, genelde taze olarak tüketilir. Fakat kimi zaman konserve, dondurma, şerbet, şurup, reçel, sirke, likör yapılarak, meyve salatalarına eklenerek de tüketilmektedir.

100 gram mangostan yaklaşık olarak;

  • 72 kalori,
  • 6 gram toplam yağ,
  • 7 miligram sodyum,
  • 48 miligram potasyum,
  • 18 gram karbonhidrat,
  • 8 gram diyet lifi,
  • 4 gram protein,
  • 35 IU A vitamini,
  • 12 miligram kalsiyum,
  • 9 miligram C vitamini,
  • 0 . 3 miligram demir,
  • 13 miligram magnezyum içeriyor.

 

Antioksidan deposu mangostan!

Şimdiye kadar tükettiğiniz meyvelerin pek çoğunu hem tadını sevdiğiniz hem de sağlığınıza faydalı olduğu için tüketiyorsunuz. Ancak faydalı ve lezzetli bir meyve arıyorsanız, en iyi seçeneğiniz mangostan olacaktır. Tanıdığınız, bildiğiniz, her gün yediğiniz meyvelerin hepsinin yararlarını unutun. Çünkü mangostan; kuru erik, nar, kuru üzüm, maviyemiş, böğürtlen, çilek, ahududu, erik, portakal, kivi, greyfurt meyvelerin sağlığımıza sunduğu katkılardan çok daha fazlasına sahiptir. Mangostanın içeriğinde; -xanthone dahil olmak üzere, polifenoller, kateşinler, polisakkarit, tanen, reçine, karbonhidrat, glikoz ve fruktozlar, B1, B2, B3, B5, B6, B9, C vitaminleri, kalsiyum, fosfor, potasyum, demir, magnezyum, manganez, sodyum, çinko mineral ve oligo elementlerden bolca bulunuyor. Hatta ORAC (Oxygen Radical Absorbance Capacity) değerlerine göre dünyada antioksidan (serbest radikalleri yok edici) etkisi en yüksek meyve mangostandır. Hal böyle olunca da konu sağlıksa bir an önce mangostan yemeye başlamak lazım.

İşte bu yüksek, hatta çok yüksek antioksidan değerleri dolayısıyla mangostan;

  • Vücudun bağışıklık sistemini hızlıca onarıp, güçlendirir.
  • Vücutta oluşan iltihapları giderir.
  • Zararlı bakteri ve mantarları yok eder.
  • Sindirim sisteminin fonksiyonlarını destekler. Sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıkları önler ve var olanları giderir. Bu bakımdan mangostan; ishal, idrar yolları iltihabı, mesane iltihabı gibi sorunları da tedavi eder. Hatta kronik çocuk ve yetişkin ishallerinde, meyvenin kabuğu bir gece sıcak suda bekletilir ve ertesi gün bu çay içilir.
  • Dizanteri tedavisine yardımcı olur.
  • Adet düzensizliklerini giderir.
  • Sedef ve egzama benzeri cilt sorunlarını onarır.

Mangostan hem sağlıkta hem de sanayide kullanılıyor!

  • Asya kökenli bir meyve olan mangostanın kabuğu Çin’de, kurutulup toz haline getiriliyor ve dizanteri vakalarında karna uygulanıyor.
  • Egzama ve diğer cilt rahatsızlıklarında ise bu kurtulmuş kabuk krem haline getirilerek sorunlu bölgeye sürülüp sarılıyor.
  • Mangostan ağacının kabuğu; ishal, mesane iltihabı (sistit), belsoğukluğu rahatsızlıklarının doğal tedavisi için kaynatılıp çay gibi demleniyor ve içiliyor.
  • Yüksek ateş, pamukçuk, ishal, dizanteri ve idrar bozukluklarında ağacın yaprakları ve kabuğu birlikte kaynatılıp demleniyor ve içiliyor.
  • Malezya’da mangostan ağacı kabuğunun özütü, amipli dizanteri hastalığı için kullanılıyor.
  • Mangostan ağacının yaprakları; olgunlaşmamış muz ve biraz benzoin (asilbent) ile birlikte demlenip sünnet yarası üzerine uygulanıyor.
  • Ağacın kökü kaynatılarak adet düzenleyici çay olarak içiliyor.
  • Çin’de meyvenin kabuğundan siyah boya elde ediliyor.
  • Tayland’da, ağacın odunu inşaat ve marangozluk işlerinde kullanılıyor.
  • Gana’da yerel halkın yüzde 17’sini oluşturan Müslümanlar ağacın dallarını misvak olarak kullanıyor.

Mangostan, 100 yaşına kadar meyve veriyor!

Mangostan üretimi tohum ekilerek, çelikle ve daldırmayla yapılmaktadır. Bu meyvenin ağacı; zengin, nemli ve geçirgen toprakları seviyor. Mangostan çok tropikal bir meyve olduğu için soğuk hava ve don olaylarına karşı dirençsizdir ve eksi derecelerde pek fazla yaşayamaz. Ancak hava sıcaklığının 37 derecenin üstünde olduğu yerlerde de mangostan, sağlıklı bir şekilde yetişemez, meyve veremez. Zira kuraklığa karşı da oldukça dayanıksızdır.

Mangostan tohumu meyvenin içinde olduğu sürece canlılığını 3-5 hafta koruyabilir. Ancak meyveden çıkınca 1-5 günde canlılığını yitirir. Tohumu ekmeden önce 24 saat süreyle su içinde ıslatıp bekletmek çimlenme oranını artırır ve hızlandırır.

Mangostan tohumunun çimlenmesi 20-22 gün içinde olur ve 43 gün içinde de tamamlanır. Mangostan ağacı 6-12 yaşlarına geldiğinde meyve vermeye başlar. Önceleri 200-300 tane meyve verirken, 30 yaşına geldiğinde 1000-2000 tane meyve verebilir. Hatta Hindistan’ın Chennai (Madras) bölgesindeki 20-45 yaşlarındaki mangostan ağaçlarının yılda 2-3 bin tane meyve verdiği bile görülüyor. 45 yaşından sonraki yıllarda ağacın verimi azalsa da bu ağaçlar 100 yaşına kadar meyve vermeye devam ediyorlar.

Mangostanın raf ömrü oldukça kısadır!

Alçak kesimlerinde Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında, yüksek kesimlerde ise Temmuz ve Ağustos ya da Ağustos ve Eylül aylarında hasat yapılmaktadır. Genellikle yılda bir kez ürün alınmakla birlikte Hindistan’da ve Costo Riko’da bu meyveden yılda iki kez ürün alınmaktadır.

Çok lezzetli ve faydalı olan bu meyvenin yere düşürmeden dalından toplanması gerekiyor. Olgunlaşmış bir mangostan, çok hassastır ve raf ömrü de çok kısadır. Toplandıktan sonraki birkaç hafta uygun koşullarda tadını koruyabilen mangostan, 5. haftadan sonra çürümeye başlıyor. Ancak kurutularak, reçel, marmelat, turşu, konserve yapılarak yıl boyunca tüketilebiliyor.